Son yıllar
Küba ziyaretinden sonra uluslararası çeşitli etkinliklere katılarak ve tüm dünyada eşitlik, özgürlük ve kardeşlik arayışının sınıfsız toplum ufkuyla buluşması için katkı koymaya devam etti.
Sanatsal üretimlerine de devam ediyordu. Diğer yandan şiirlerinin ilk toplu basımı için Ekber Babayev’le çalıştı. Yine bu dönemde, en önemli eserlerinden olan, özyaşamöyküsünü de barındıran Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim romanını kaleme aldı.
Altmışıncı yaş gününü için kendisine kutlama için gönderilen kimi mektupları yanıtlamak üzere Budapeşte Radyosu’nda katıldığı bir programda şunları söylemişti: “Altmış yılımın hiç olmazsa kırkını memleketimin kurtuluşu, halkımın mutluluğu için harcadım. Bu kırk yıl boşuna geçmiş kırk yıl sayılmaz. (…) Biliyorsunuz, ben komünistim. Bununla övünüyorum. Kırk yıllık komünistim, ömrümün sonuna kadar da komünist kalacağım. Çünkü o kanaattayım ki, Türkiye’de ve bütün dünyada yurtseverliğin, halk severliğin en güzel ifadesi komünist olmaktır.”
Başka bir programda ise, elliyi aşkın dile çevrildiği halde, kendi dilinde, kendi yurdunda, kendi halkına ulaşması engellenen şiirleri için şunları söylüyordu: “Benim şiirlerin bütün marifeti onların sanat bakımından fevkalade iyi oluşlarında değil fakat onların namuslu bir yurtseverin şiiri oluşlarında ve Türkiye halkının ümidini ve ıstırabını ellerinden geldiği kadar aksettirmelerinde… Sırf bu bakımdan benim şiirlerim şimdiye kadar aşağı yukarı elli dile çevrildi. Benim kütüphanede elli cilt kitap var, ayrı ayrı dillerde: Çince, Moğolcadan tutun da Fransızca, İngilizce ve tabii Rusçaya kadar… Türkçe yok ama bu şayan-ı hayret bir şey değil. Fakat ben eminim ki bu şiirler Türkiye halkının içine girmekte devam ediyor. Çünkü ben hapishanedeyken de… Şiirler biraz şarkılar gibidir: Duvar, nöbetçi, gümrük dinlemez; şarkılar eğer namuslu şarkılarsa, eğer ümitli şarkılarsa, nasıl bütün bunları aşarak halk arasında dolaşırlarsa, şiirler de öyledir. Bütün bu yasaklara rağmen benim şiirlerimin Türkiye halkı arasında onlarla beraber dövüşmekte, onların yanında bir sıra neferi gibi Türkiye’nin bağımsızlığı için, Türkiye’nin bahtiyarlığı için ve dünya barışı için dövüşmekte devam ettiklerine eminim.”
Nâzım Hikmet’in, 19 yaşından beri gördüğü düşün peşinde sürdürdüğü yaşamı 3 Haziran 1963 yılında Moskova’da son buldu.
Mirası ve mücadelesi yaşamaya devam ediyor.
⇐ Sayfa 8: Nâzım Hikmet sosyalist Küba’da
Sayfa 10: Nâzım Hikmet’te yurt ve insan sevgisi: Tarih bilinci ⇒